Mert Sarac

Developer, Entrepreneur, Geek

Arduino’ya Giriş

Beni tanıyanlar biliyor ki elektroniğe her zaman ilgim oldu. Ama bugüne kadar işin hep yazılım tarafında oldum. Artık yazdığım kodların gerçek çıktılarını görmek istediğime karar verip Arduino’ya başlamaya hevesleneli neredeyse 1 yıl oldu. Artık daha fazla beklemek yerine başlamaya karar verdim ve bu yolda beraber ilerleyebilmek için edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübeleri de blogumdan paylaşmak istedim.

Arduino nedir?

Arduino, etkileşimli fiziksel objeler geliştirebilmeniz amacıyla oluşturulmuş bir girdi – çıktı kartıdır. Ben ise onu küçük mucize olarak adlandırmayı daha çok seviyorum :)

Arduino, İtalya’daki bir tasarım enstitüsünde hocalık yapan bir grup tarafından tasarlanmış bir açık kaynak proje olarak doğdu. “Arduino” ismi İtalyanca olup “sıkı dost” gibi bir anlama gelmektedir. Proje açık kaynak olduğundan ve “Creative Commons” lisansı ile dağıtıldığından herkes projeyi özgürce kullanma ve değişiklik yapma hakkına sahiptir.

Arduino’nun şu anda farklı amaçlara hizmet eden onlarca board’u bulunuyor. Bunlardan bir kısmı İtalya’da Arduino ekibi tarafından üretilen board’lar, bir kısmı sertifikalı üreticiler tarafından üretilen, bir kısmı da Çin’de üretilip üzerine “Made in Italy” yazılan sahte ürünler :)

Ben çalışmalarımda Arduino Uno ve Intel Galileo kullanıyor olacağım.

Kaynaklar

Arduino ile geliştirme yapmaya başlamadan önce elektronik bilgimin zayıflığı beni oldukça korkutuyordu. Sonuçta yapacağım bir hata elimdeki kartın yanmasına sebep olabilirdi. Bu aşamada 123D Circuits ile karşılaştım. Arduino ile yapacaklarımızı simüle etme imkanı veren 123D Circuits ile yapacağımız şeyleri önce bu sanal ortamda denememiz elimizdeki kartın sağlığı açısından faydalı olacaktır :)

Temel yazılım bilgisine sahipseniz yazılım anlamında pek bir kaynağa ihtiyaç duyacağınızı zannetmiyorum. Arduino programlamada C / C++ / Java temelli bir dil kullanıyor. Barındırdığı kütüphaneler sayesinde de donanım seviyesine inmenize gerek kalmıyor.

Eğer benim gibi Meslek Lisesi çıkışlı birisiyseniz lisede aldığınız Temel Elektronik dersi burada çok işinize yarayacak. Ama meslek lisesine gitmediyseniz de üzülmeyin :) Meslek Lisesi öğrencilerinin ders kitapları olarak kullanılan MEGEP modülleri PDF formatında, herkese açık şekilde yayınlanıyor. 4 temel konudaki modülleri aşağıdaki bağlantılardan indirebilirsiniz.

Analog Devre Elemanları

Doğru Akım ve Alternatif Akım Devreleri

Temel Devre Uygulamaları

Temel Mantık Devreleri

Bu kaynakları kullanarak Devre kurma, Breadboard kullanımı, Temel komponentler, Temel analog ve Dijital elektronik konusunda bilgi sahibi olduktan sonra geliştirmelere başlayabiliriz.

Ben Arduino’ya “Hello World” dedirtmek için Kavşak Trafik Sinyalizasyonu Simülasyonu hazırladım. 123D Circuits üzerinden devreyi ve arkasında kullandığım kodları inceleyebilirsiniz.

 

İlk yazımda benden bu kadar :) Umarım hep birlikte faydalı şeyler öğrenebiliriz.

İşveren ve Çalışanlar için Sosyal Medya Politikaları

Bugün neredeyse herkesin bir haber ajansı gibi dolaşabilmesindeki en büyük pay tabii ki sosyal medyaya düşüyor. Sosyal medya bir son kullanıcı için nimet mi baş belası mı? Bu hala tartışılırken olaya bir de işverenlerin tarafından bakmak istedim.

Varlık Yönetimi ve Sosyal Medya

Nasıl ki şirketinize aldığınız bir bilgisayar, bir ofis telefonu artık o şirketin varlığı sayılıyorsa sosyal medya hesaplarınız da şirketinizin en önemli varlıklarından birisidir. Bugün hala görüyoruz ki birçok şirket sosyal medyada yer almamak için direnebiliyor, hatta bazıları hesaplarını dahi almıyor. Peki bu neden bu kadar önemli?

İş Sürekliliği ve Kriz Yönetimi

Bir şirket düşünün, sosyal medya hesapları şirket dışında kişiler tarafından alınmış, kurumsal olarak sosyal medyada var olmaktan çekiniyor. Bu durum krizlere sebep olabileceği gibi kriz anında felaketin büyümesine kadar ciddi tehlikeler doğurabilir.

Düşünün ki ben Tepe Holding çalışanı Kemal Etikan. Rakibim olan Acme Holding CEO’su John Doe adına bir Twitter hesabı oluşturdum. Bu hesap altında çeşitli paylaşımlarda ve etkileşimlerde bulunarak kullanıcıların burayı takip etmesini sağladım. Bu aşamada Acme Holding’i 2 farklı felakete sürükleyebilirim.

  1. Yatırımcılar açısından hoş karşılanmayacak, gerçek dışı bilgiler yayınlayıp bunların gerçekmiş gibi algılanmasını sağlayabilirim.
  2. Acme Holding’in bir kriz anını bekleyebilir, tam o anda yayınlayacağım bilgilerle krizin boyutunu daha da büyütebilirim.

Peki bunun iş sürekliliği ile ne alakası var?

Pek çok banka ve iletişim operatörü gibi büyük kurumlar disaster recovery plan ve buna bağlı olarak business continuity plan oluşturur. Pek çok kriz anı bize gösterdi ki bu planlar ya sadece plan olarak kalıyor ya da bu planların yapılması için bir felaket yaşanması bekleniyor. 2013 Haziran ayında yaşanan Gezi Parkı olaylarında kanıtlandığı gibi sosyal medya artık bir kitle iletişim aracı. Bu araç yanlış kişiler tarafından yönetilir ya da bu aracın varlığı reddedilirse yukarıda örneklediğim gibi yüzlerce olay sizi ya da şirketinizi felakete doğru sürükleyebilir.

Dijital Ayak İzleri

Bugün Facebook’un kullanım yaş sınırlaması 13 olduğu halde pek çok araştırma bize gösteriyor ki 9 yaşından itibaren çocuklar Facebook kullanmaya başlıyor. Bu da dijital ayak izinizin siz daha 9 yaşındayken oluşmaya başlaması demek. Bugün pek çok beyaz yakalı kitlesel medya ile büyüyen, sosyal medya ile ya gençlik yıllarında ya da profesyönel iş hayatına başladıktan sonra tanışmış kişiler. Fakat birkaç yıl sonra bu böyle olmayacak.

Burada en önemli soru dijital ayak izinizin kariyerinize etki edip etmeyeceği. Bu konu başlı başına tartışılabilir. Kısaca değinmek gerekirse bu konuya “benlik” kavramını inceleyerek başlamalıyız.

Çoğu psikolog davranışın, çevre ile kişiliğin etkileşimi sonucu oluştuğunu kabul eder. Erken yaşlardan itibaren bireyin yakın ve uzak çevresiyle kurduğu ilişkiler ve iletişim, onun hem kendi iç dünyasını, hem de dış dünyayı algılamasını ve kavramasını sağlar. Bireyin benlik kavramıyla ilişkilerini yönetme biçimi ve kurduğu iletişim arasında çok güçlü bağlar vardır.

Benlik kavramı, birbiriyle ilişkili dört ögeden oluşur: Algılanan benlik, ideal benlik, özdeğer ve sosyal kimlikler.

Algılanan Benlik: Bireyin kendisini nasıl gördüğü, onun benlik kavramının çok önemli bir boyutunu oluşturur.

İdeal Benlik: Her bireyin sahip olmak istediği özellikler, yetkinlikler ve değerler vardır. Kişi bu özelliklere gerçekten sahip olduğuna inanmak ve başkalarını da inandırmak ister.

Sosyal Kimlikler: İnsanlar ait oldukları ve değer verdikleri gruplar içinde kurdukları sosyal etkileşimler sonucunda sosyal kimlikler geliştirirler. Kişi, arkadaş grubunda başka, spor yaptığı kulüpte farklı, çalıştığı dernekte farklı, iş yerinde farklı roller üstlenir; farklı rollerin gerektirdiği sosyal kimliğe uygun davranışları sergiler.

Özdeğer: Özdeğer, ideal benlikle algılanan benlik arasındaki farktır. Algılanan benlik ideal benlikle eşleştiği zaman, özdeğer oldukça yüksektir. Ancak ideal benlikle algılanan benlik arasındaki fark, yapılan işe ve elde edilen sosyal geribildirime bağlı olarak sürekli değişir. Bu nedenle özdeğer, benlik kavramının dinamik bir bileşenidir ve sürekli değişim ve gelişim içindedir.

Kaynak: Leonard, N H., L. L. Beauvais, Richard W. Scholl, “A Self Concept-Based Model Of Work Motivation”, Ağustos 1995’te Yönetim Akademisi’nin Yıllık Toplantısında sunulmuş tebliğ.

Benlik kavramı hakkındaki bu temel bilgileri inceledikten sonra net bir şekilde söyleyebiliriz ki Sosyal Medya tüm benliklerinizin bir araya toplanmış halidir. Her ne kadar gizlilik politikalarıyla sınırlandırılmış olsa da sosyal medya sizi hiç tanımayan birisi için benliğinizi ifade edebilir. Eğer bu kişi işe girmek istediğiniz şirketin IK müdürüyse dijital ayak izlerinizin kariyerinize şüphesiz ki olumlu ya da olumsuz etkileri olacaktır. Üstelik bu sadece işe alım sürecinde değil, şirketinizdeki yöneticinin sizi sosyal medyadan takip etmesi ile süreklilik halinde devam edecek bir süreç olacak. Fakat bu durumun şahsi alanımıza yönelik bir yetki aşımı olarak algılanıp algılanmayacağı da ayrı bir tartışma konusu.

Bu noktada belirtmek istediğim son konu ise aslında sosyal medya hesaplarınızın da sizin özgür alanlarınız olmadığı. Sosyal medya hesaplarınız şahsınıza ait görünse dahi bu konu kurumunuzu da ilgilendiriyor. Evde, trafikte, sokakta yaptıklarınız şirketinizi bağlamıyor olabilir. Fakat sosyal medyadaki “siz” erişilebilir bir kavramsınız ve sizin benliğiniz o şirkete para ya da itibar kaybettirebilir.

Peki ne yapılmalı?

  1. Kurum olarak keskin çizgilerinizi belirleyin: Büyük ya da küçük fark etmez, başınıza bir müsibet gelmesini beklemeyin ve çalışanlarınızın elektronik postadan bloga, sosyal medyadan site yorumlarına kadar dijital kullanıma yönelik prensiplerimizi, kırmızı çizgilerinizi içeren bir protokol hazırlayın ve bunu iş sözleşmesine mutlaka ekleyin. Karşılıklı sorumluluk ve sınırların bilindiği bir ortamda her şey daha kolay olacaktır.
  2. Şirketinizin ve bütün üst düzey yöneticinizin (özellikle sahiplerin) mutlaka en az bir sosyal medya hesabının bulunmasını sağlayın. Kullanılmayacak olanları dahi başkaları kullanmasın diye alın. İnsanlar resmi açıklamaları nereden takip edebileceklerini bilsin ve ilk krizde onlarca sahte hesabın sizin adınıza saçmalamasını çaresizce seyretmek zorunda kalmayın.
  3. Kriz senaryosu yangın tatbikatı gibidir. Ne yapacağınızı önceden belirlemediyseniz çıktığı zaman kafası kopuk tavuk gibi oradan oraya savrulup durur, her şeyi daha da elinize yüzünüze bulaştırırsınız. Olası krizlerin senaryolarını önceden kurgulayın. Gerekirse bu konuda bir uzmana danışmaktan çekinmeyin.
  4. Sosyal medyada var olmamanın maliyetiyle ilgili kafa yormaktan çekinmeyin.
  5. Çalışanların kurum içi sistemlerden Internet hizmetlerine erişimi kısıtlama yöneticilerin çok sevdiği bir uygulama fakat bu pratikte mümkün değil. Zira herkesin cebinde her şeye erişebileceği mobil cihazları var. Bunun yerine bu harici heves’in kuruma yönelik nasıl kullanılabileceğine kafa yorun.

Aşağıladığı kesimi hedef kitle olarak seçmek: Kasap Döner


Bir yazılımcı blogunda bu yazı belki biraz saçma olacak fakat bahsi geçen reklam birkaç gündür sık sık karşıma çıkmakta. Beni tanımayanlar için belirtmek isterim ki ne reklamcılık konusunda ne de pazarlama konusunda en ufak bir eğitim/tecrübe sahibi değilim. Fakat bu reklamı müşteri olarak izlerken beni rahatsız eden bir şeyler var.

Öncelikle izlemeyenler için ilgili reklam serisi:

  

Markaya çok aşina değilim, bundan birkaç ay önce İstiklal Caddesi’nde deneme fırsatım oldu. Reklamı görünce de marka tanıdık geldi, merak edip izledim. Yaratıcılık anlamında bir şeyler söylemek benim haddime değil. Ama “Hamburger çocuklarına yedirmeye geliyoruz” şeklindeki iddialı sloganı açıkçası yadırgadım.

Söylem zaten çirkin. Bunun dışında önce hedef kitleyi aşağılayıp sonra da aşağıladığı kesimi hedef kitle olarak görmek gibi çok garip bir durum söz konusu.

Neyi yediriyoruz?

Kimdir bu hamburger çocukları? Okul çıkışı Burger King’e gidip 2 menüye 12 TL veren öğrencilerden mi söz ediyoruz? Bu adama 2 döner 2 patates 2 Coca-Cola için 50 TL fiyat çekerseniz gerçekten de “yedirmiş” olursunuz. 50 liraya kaç hamburger alınır haberleri yok.

O kadar hesap ödeyeceğini kabullenmiş insanı da bu sloganla oraya getirmeye çalışmak bana makul gelmiyor. Aynı paraya Kırıntı’ya gidip steak yiyerek en azından adam gibi et yiyebilecek insanlardan söz ediyoruz. Hamburger çocuğu olurum daha iyi.

Son olarak, “mı, mi, mu, mü” soru ekleri ayrı yazılır:

Uzun lafın kısası dönerleri de ajansları gibiyse uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.